23 Ağustos 2013 Cuma

Bin Jip / 3-Iron / Boş Ev

2004 yapımı Güney Kore/Japonya yapımı hoş bir film. Yönetmeni Kim Ki-Duk. Daha önce bu yönetmenin herhangi bir filmini izlemedim ancak kendine özgü tarzı olduğunu ve bu tarzı her yapımında ortaya koyduğunu duydum. Bu film de gerçekten enteresan bir filmdi. Oyuncular: Lee Seung-yeon esas kız rolünde, Jae Hee esas oğlan rolünde ve Lee Ju-Seok esas kızın lanet kocası rolünde karşımıza çıkıyor.

Filmin en ilginç (en güzel) yanı baş rol iki oyuncunun hiç konuşması yok. Her şey bakışlarla, davranışlarla anlatılmaya çalışılmış. Sadece filmin sonunda esas kız bir cümle söylüyor, onun dışında ikisinin ağzından da hiçbir şey duymadan ve sıkılmadan iki saat boyunca filmi izliyoruz; sanki sürekli konuşuyorlarmış gibi. Bu açıdan mükemmel bir filmdi; tamamen oyunculuğun konuşturulduğu çok başarılı bir yapım benim için.

Konusuna gelince, esas oğlan her gece başka bir boş evde (tatile çıkan insanların evinde) kalıyor. Evde kaldığı süre boyunca ev sahiplerinin çamaşırlarını yıkıyor, tamir edilecek şeyleri tamir ediyor ve böylece bir nevi borcunu ödüyor. Yine bir gün boş sandığı bir eve giriyor. Çamaşırları yıkıyor, tartıyı tamir ediyor, banyo yapıyor vesaire ama tüm bunları yaparken evde olan kadın onu izliyor. Kadın kocası tarafından işkence gören biri. Esas oğlan evde yalnız olmadığını farkediyor ve ikisinin sessiz macerası böylece başlıyor.

Bence kesinlikle izlenmesi gereken filmlerden biri. 10 üzerinden 9 veriyorum ama 1 puanı kırma sebebim tamamen benim algımın kapalı olması. :) Çünkü filmin her sahnesinde vurgulanan belli şeyler varmış; ben onları anlayamadım. Anlayamadığım için o bir puanı kırıyorum. :) Mesela filmin son sahnesi şöyle:

Bu demekmiş ki; bu iki insan birbirinin ruh eşi, birbirine denk oldukları için de tartı üstünde sıfıra eşitlermiş. Ben bunu anlamamıştım mesela, sonradan film yorumlarını görünce mantıklı geldi.

Yine de güzel bir filmdi. İzleyin efenim.


22 Ağustos 2013 Perşembe

Chilling Romance / Ürpertici Aşk

2011 yapımı güzel bir kore filmi. :) Esas kızımız Yeo Ri (Son Ye-Jin) hayaletleri görebilen biri ancak sadece kendi görmüyor, yanındaki insanlara da musallat oluyor bu hayaletler. Bu yüzden de kızcağız kendini dünyada soyutlamış yapayalnız yaşayıp gitmekte. Esas oğlanımız (Lee Min-Ki) da korku-sihir tarzı bir şov sahibi. Bu kızla beraber çalışıyor ve gitgide yakınlaşıyorlar.

Fantastik türü her zaman sevdiğim için bu filmden de çok hoşlandım. Korku öğresi çok fazla yok; arada bir hayaletler görünüp kayboluyorlar. :) Romantizm de tadında. Bu yüzden bence izlenilebilecek bir film. 10 üzerinden 8 veririm ben buna.

"Flört her zaman zordur." :))) İyi seyirler.

21 Ağustos 2013 Çarşamba

2013 Kdramalarından: I Hear Your Voice

Dizilere ara verme kararı almadan önce izlediğim son diziydi efenim bu. Ki buna da istemeyerek başladım, ilk bölümü izleyip bırakırım diye düşündüm çünkü bundan önce Rooftop Prince ve adını hatırlamadığım iki diğer diziye daha başlayıp ilk bölümde bırakmıştım. Ama bu dizi beni ilk bölümden öyle bir sardı ki bi baktım bitirmişim. :)


Kısaca konusuna bakarsak: Hırçın ve şüpheci bir kadın olan Avukat Jang, kamu avukatı olmak için jüri karşısına çıkar. Bu mülakattaki yüzlerce adaydan biri de (Secret Garden'dan Oska olarak tanıdığımız) Avukat Cha'dır. İkisi kamu avukatı olarak seçilir ve göreve başlarlar. Ancak Avukat Jang'ın işi alabilmesi, geçmişine dair anlattığı hikaye sayesinde olmuştur.


Hikayesi, hizmetçisi olarak yaşadığı evin kendi yaşındaki kızı tarafından iftiraya uğraması ve annesiyle beraber evden kovulması; kendini kovduran kız ile bir cinayete tanık olmaları ve küçük bir çocuğu öldürmek üzere olan katili şahitlik yaparak hapse tıkmasıdır.


Ancak o küçük çocuk Park Soo Ha büyümüş ve ilk aşkı olarak bildiği Avukat Jang'ı bulmuştur. (bu elemanı da Secret Garden'dan tanıyoruz, Oska'nın kendisine çaylak seçmek istediği kişi.) Bu çocuğun enteresan bir yeteneği vardır: Gözlerini gördüğü kişinin düşüncelerini okuyabilmektedir. Böylece Avukat Jang'e davalarında yardımcı olur. Avukat Jang ise bir yanda Soo Ha'nın aşkı, diğer yanda ise Avukat Cha'nın ilgisi arasında kalmıştır. :) Tüm bunlar olurken de, Avukat Jang'ın şahitlik yapıp hapse tıktırdığı katil artık serbesttir.

Şahsen severek izlediğim ve birkaç günde bitirdiğim güzel bir diziydi. Korelilerin final bölümü konusundaki özürlülüklerini saymazsak, izlenebilecek kalitede bir dizi. 10 üzerindeeeen 7 veriyor ve bu bahsi kapatıyorum. :)

20 Ağustos 2013 Salı

Buz Ve Ateşin Şarkısı / Game Of Thrones

Artık duymayan kalmamıştır herhalde; George R. R. Martin abimizin dünyayı sallayan serisi. Abimizin adı bile bir diğer efsane olan Yüzüklerin Efendisi serisinin yazarı John R. R. Tolkien'i hatırlatıyor ki tarzı da aynı.

Serinin şu anda yayınlanmış 5 kitabı (ilki hariç diğerleri ikişer kısımdan oluşmaktalar) var:

Taht Oyunları
Kralların Çarpışması 1-2
Kılıçların Fırtınası 1-2
Kargaların Ziyafeti 1-2
Ejderhaların Dansı 1-2

Çoğunluk bu seriyi Game Of Thornes adlı uyarlama diziden sonra duymuştur ki ben de öyle duydum. Ekşi Sözlükte Game Of Thrones başlığıyla karşılaşıp kitaptan uyarlama bir dizi olduğunu öğrenince "ben bu kitapları okumalıyım ve sonra da diziyi izlemeliyim!" diye düşünüp kitaplara saldırdım. Tanesini 11 liraya bulduğum siteye girip hepsini sipariş ettim (Ejderhaların Dansı hariç) bu yılın Nisan ayında. Ancak seri elime ulaştığı halde, hem öğretmenlik hem de öğrencilikten vakit bulamadığım için kütüphaneme kaldırdım ve yaz tatilini bekledim.

Şu anda Kılıçların Fırtınası 2'yi okumaktayım. Her kitap, dizinin 1 sezonuna denk ilerliyor. O yüzden ilk kitaptan sonra ilk sezonu ikinci kitaptan sonra ikinci sezonu izledim ve elimdeki kitabı bitirince de üçüncü sezonu izleyip dünyayla beraber dördüncü sezonu beklemeye başlayacağım.

Seri inanılmaz güzel. Ancak sakın sakın SAKIN sadece diziyi izleyip bu harika fantastik seriyi çöpe atmayın. Dizi de çok kaliteli ama kitapların yanında hiçbir şey, gerçekten. Kitaplar her zaman uyarlama film/diziden daha güzel olur düsturunu unutmayın.

Bundan sonrası spoiler içeriyor, uyarayım.

Taht Oyunlarından itibaren birkaç karaktere şöyle bakacak olursak:

Ned Stark. Kendisi Kuzey'deki Kışyarı lordu ve onuruyla tanınmış adil bir adam. Kral olan Robert Baratheon'un dostu. Ne yazık ki onuru ve dürüstlüğü yüzünden entrikalarla baş edememiş ve ilk kitapta ölmüştür. Dizide karakteri, daha önce Yüzüklerin Efendisi'nde Boromir rolüyle gördüğümüz Sean Bean fevkalade canlandırmıştır ancak kısa sürmesi herkesi üzdü ne yazık ki.

Robert Baratheon Yedi Krallığın kralı. İlk kitap sonunda ne yazık ki o da -karısının eliyle- hakkın rahmetine kavuştu. Yanındaki de Kraliçe Cersei Lannister ki serideki en şirret, en uyuz, en hain, en entrikacı kadındır. Hatta sadece bu serideki değil, şu ana dek gördüğüm en iyi yazılmış kötü karakter budur.

Jaime Lannister; Kraliyet Muhafızı, Kraliçe Cersei'nin ikizi ve aynı zamanda sevgilisi. Zavallı Kral Robert'ın kendisinin sandığı üç çocuk da aslında Jaime'nin çocukları. Bu adam da şu ana dek yazılmış en uyuz karakterlerden biri

Robb Stark; Ned'in en büyük oğlu, Ned'den sonraki KışYarı Lordu ve Kral Robert öldükten sonra kendini Kuzey Kralı ilan eden kişi. Ancak ne yazık ki meşru kral olamadan hazin bir şekilde bir ihanetle Kılıçların Fırtınası / 3. Sezon'da annesi ile beraber öldürülüyor. :(

Tyrion Lannister; Kraliçe Cersei ve Jaime'nin cüce kardeşi. Seriyi götüren karakterlerden biridir. İyi bir adam olmasa da akıllı ve kendini sevdiren şeytan tüylü biridir bence :) Şahsen kitapta Tyrion bölümlerini severek okumaktayım. Kendisi Kılıçların Fırtınası'nda, Ned'in en büyük kızı Sansa ile cebren evlendirilecektir ancak asıl sevdiği kişi, Sibel Kekilli'nin canlandırdığı Shae adlı kişidir.

Ned'in ikinci kızı. Leydi olmasına rağmen leydi gibi davranmayan ve kılıç kuşanmak isteyen haşarı çocuk. Seriyi götüren önemli karakterlerden biridir ayrıca ama Kılıçların Fırtınası'nda öldürülmüştür. (Umarım ölmemiştir :((( )

Demir Taht'ta oturan kral. Ancak kendisi aslında Robert'ın oğlu değil, Cersei ile Jaime'nin ensest ilişkisinin ürünüdür. Umarım en kısa zamanda ölür, ki spoiler duydum ölecekmiş.

Serinin en önemli karakteri diyebileceğimiz Daenerys Targaryen; fırtınada doğan, ejderhaların anası, yedi krallığın sürgündeki asıl sahibi. Özellikle Kılıçların Fırtınası'ndan itibaren seriyi tek başına yüklenmişbir karakter. Dizide Emily Clarke tarafından canlandırılmakta. Kendisinin üç sevimli ejderhası var. :) Muhtemelen Ejderhaların Dansı adlı kitapta yedi krallığı alacak bu kız, henüz okumadığım için bilemiyorum.

Velhasıl heyecanla okumaya devam ediyorum. Muhteşem bir seri, kesinlikle kaçırmayın.







18 Ağustos 2013 Pazar

Jackal Is Coming / Kod Adı: Çakal

Yine bir Kim Jae-Joong filmi. Beceriksiz bir seri katil tarafından kaçırılan ve Çakal lakaplı başka bir seri katil tarafından da aranan yıldız Choi Hyun -yani Kim Jae-Joong- ve seri katili yakalamaya çalışan beceriksiz polisler etrafında kurulmuş bir komedi mi desem macera mı desem aksiyon mu desem bilemedim. Çünkü filmin sonu çok saçma geldi.

Durağan bir film. Karakterler iyi analiz edilmemiş ve seyirciye aktarılamamış. O yüzden film sonunda beklenen etki uyanmıyor. Ayrıca:

 -SPOILERRRRRRRRRR-

Çakal lakaplı katilin aslında bizim beceriksiz katil olduğu filmin adından bile belli. Filme adını veren karakterin tabiki film içinde en çok görünen karakter olması gerekir. Ters köşe yapmaya uğraşmışlar ama olmadı, yemedik.

Jae-Joong'u daha kaliteli yapımlarda görmek isterim şahsen. Çok mükemmel oyunculuğu olmasa da sevimliliğiyle göz dolduruyor kendisi. Ama tabiki oyunculuk kariyeri sadece tipiyle ilerlemez.
 Biraz kendini geliştirsin. Fighting!!

16 Ağustos 2013 Cuma

Naesarang Ssagaji / 100 Days With Mr. Arrogant / Bay Kibirli ile 100 Gün :)

Zengin züppesiyle 100 gün :) Kibirli değil ama haklı olarak megaloman insanları çok severim. Özgüveni yüksek olan ve kendine güvendiği konularda gerçekten iyi olan insanlara bayılırım. Bu film de beni bu sebeple çekti. Kendini beğenmiş bir eleman nasıl bir aşık olur acaba diye düşünerek filme başladım kiii esas kız tanıdık çıktı.:) En iyi romantik komedi kore dizisi denilince akla gelen Secret Garden'ın Gil Ra İm'i Ha Ji Won bu filmde, tesadüf eseri kibirli bir züppeyle karşılaşan liseli tembel bir kızı canlandırıyor.

2004 yapımı olan bu film genel olarak hoş ancak 10 üzerinden puan versem 5.5 (5 vermeye kıyamadımm) veririm sanırım. Romantik komedi dizi ya da filmlerinde, komediden çok romantizmin ağır basmasını istiyorum. Bu yüzden komedisi ağır basan filmler beni pek içine çekemiyor. Bu film de komedi yönü daha ağır olan, vakit geçirmek için birebir çıtır çerez bir film. Ancak diğer romantik komedileri geride bırakacak hiçbir artı özelliği yok, bunu da belirteyim.

Kitaplarıma yoğunlaşmalıyımmmmm :) Sevgiler.

15 Ağustos 2013 Perşembe

Saibogujiman Kwenchana / Ben Bir Robotum Ama Sorun Değil

Yine en beğenilen film listelerine bakıyordum ve bu filmi buldum. Kendisini robot sanan bir kız ile soyut şeyleri bile çalabildiğini sanan (perşembeyi çaldım!!!) bir oğlanın -ki kendisi bi rain abimiz oluyor-  akılhastanesindeki tuhaf aşk hikayesi. Evet konusu pek ilgi çekici değil (en azından bana çekici gelmedi) ama yönetmeni gayet ilgi çekici: Park Chan-Wook. Kendisini nereden hatırladığınızı düşünüyorsanız, kült olmuş OldBoy filmini hatırlatmak isterim. İnsanın karnına kramplar sokan ve müthiş müziğiyle özdeşleşerek melodiyi her duyduğunuzda tüm sahneleri tek tek hatırlatarak beyninizi eriten çarpıcı bir intikam filmi olan OldBoy'un yönetmenini bu filmde de görünce direk izlemeye koyuldum.

Park Chan-Wook daha önce de intikam filmleri çekmiş bir yönetmen. Ve en az bir filmini izlediyseniz bilirsiniz ki insanı feci rahatsız eden bir tarzı var. Ancak Ben Bir Robotum Ama Sorun Değil filminde bu rahatsız edici öğelerden kaçınmış ve tamamen tarzının dışında bir film (tabiki üslubunu yine görüyorsunuz) yapmış. Sebep olarak ise, 12 yaşındaki kızına çektiği hiçbir filmi izletemeyeceğini, bu yüzden de ona da hitap edebilecek seyirlikte bir film yapmak istediğini söylemiş; ne şeker. :)

Filme gelirsek, tıpkı OldBoy gibi sevip sevmediğimi anlayamadığım tuhaf ama aynı derece sevimli bir film. İzlerken bazen çok sıkıldığımı itiraf etmeliyim ama genel olarak düşündüğümde aklıma gelen sahneler çok çarpıcı ve gülümsetiyor. Mesela en güzel sahnelerden biri şuydu: 

Kız kendini robot sandığı için yemek yemiyor çünkü yemek yerse bozulacağını sanıyor. Bunu farkeden esas oğlan "tamam o halde içine pirinci öğütüp enerjiye çevirecek bir parça ekleyeceğim. Böylece yediğin yemek seni bozmayacak ve şarjın hep dolu olacak. Böyle parçalar için robotların sırtında bir kapak bulunur." diyerek kızın sırtına kapak çiziyor ve göya bir cihaz yerleştiriyor.

Daha da güzeli, kız bu parçanın bozulmasından endişelendiğinde "Sana ömür boyu garanti veriyorum, bozulursa eğer tamir edeceğim." diyerek kızı rahatlatıyor. Şimdilerde hangi aşık "ömür boyu garanti" veriyor ki?


Bu ayrıntı da çok şekerdi. Robot kız pilinin ne kadar kaldığını ayak parmaklarındaki renklerden öğreniyor. :)



Esas oğlanın, birinin sesi, merhamet, kibarlık gibi soyut şeylerini de çalabilmesi güzeldi. "Kahve makinasının sana selamı var!", "Perşembeyi çaldım!", "Islanan tek şey çoraplarımız değil!" gibi repliklerse bu filmi orjinalleştiren başka unsurlar.

Park Chan-Wook izliyorsanız zaten ayrıntıları ve delilerin masalsı dünyasını harika bulacağınızdan eminim. Velhasıl izlediğime pişman olmadığım, masal gibi bir filmdi.

Sevgiler.

14 Ağustos 2013 Çarşamba

Cheongukui Woopyeonbaedalbu / Heaven's Postman / Cennetin Postacısı

Okulların açılmasına az bir zaman kala, kitap okumaya daha çok vaktim kalsın diye tercihimi diziler değil de filmlerden yana kullanıyorum. Halihazırda yeni bölümlerini beklediğim diziler var evet ama biliyorsunuzdur tamamı yayınlanmış olan kore dizilerine başlayan kişi, diziyi bitirmeden rahat edemez. :) Bu yüzden en beğenilen kore filmlerini araştırıp izlemeye karar verdim ki karşıma herkesin top10 listesinde yer alan bu film çıktı.

Kitapta da dizide de filmde de fantastik türü çok severim. Doğaüstü olaylar olsun, cinler periler kurtadamlar vampirler cirit atsın, insanlar beden değiştirsin, sihir yapılsın vesaire isterim ki bu filmin de fantastik olması tercih sebebimdi. Film; sevgilisini yeni kaybetmiş bir kızın, ona mektup gönderecekken tanıştığı ve cennetin postacısı olduğunu öğrendiği özel bir adamın hikayesini konu alıyor. Baş rolümüz birçok dizi ve filmin yanında müzik kariyeriyle tanınmış olan Kim Jae Joong.

Ancaaaak gelgelelimki filmi pek beğenmedim. Çok durgun ilerliyor, fantastik öğe yok denecek kadar az, birbirinden kopuk parçalar içeriyor ve nihayetinde postacıyla kız arasındaki aşkın tadına varamadan film bitiyor. Velhasıl benim için zaman kaybı bir filmdi.Belki de koreliler film sektöründe, dizide olduğu kadar iyi değillerdir? İzledikçe göreceğiz.

Hoşkalın.

12 Ağustos 2013 Pazartesi

Selamlar

Merhaba. Ben 22 yaşında bir öğretmen ve aynı zamanda yüksek lisans öğrencisiyim. Çocukluğumdan beri kitap okumaktan çok hoşlanırım ancak son zamanlarda dizi izlemeye de (özellikle kore dizileri) bayılır oldum. Okuduğum kitapları ve izlediğim dizileri tartışabileceğim, konuşabileceğim arkadaşlarım olmadığı için kendimi sanal ortamda buldum. İnternetle uzun zamandır haşır neşirim ve son yıllarda alıp başını giden blog furyasına bir ucundan da ben katılayım dedim. Tutar tutmaz; hiç problem değil, en azından kendim için kendimi takip edebileceğim bir günce oluşturacağım burada. :)

Sevgiler.